“İskele” Hangi Dilden Gelir? Bir Kelimenin Tarih, Kültür ve Toplum Üzerindeki Uzun Yolculuğu
Kimi kelimeler vardır, bir coğrafyanın ruhunu taşır. “İskele” de onlardan biri. Kimi zaman denizin kokusunu getirir akla, kimi zaman bir inşaatın gövdesini. Bir deniz kasabasında büyüyen biri için “iskele”, sabahın ilk feribotuna binilen yer demektir; bir mimar içinse beton yükselmeden önceki geçici destek sistemi. Peki bu çok yönlü kelimenin kökeni nereden gelir, hangi dilden türemiştir? Ve neden yalnızca bir kelime değil, bir toplumun gelişim serüvenini de anlatır?
Bu yazıda “iskele” sözcüğünün etimolojik yolculuğunu tarihsel belgeler, dilbilimsel araştırmalar ve gerçek hayattan örneklerle ele alırken; dil, kültür ve toplumsal cinsiyetin bu kelime üzerindeki etkilerini de tartışacağız.
---
Etimolojik Köken: “İskele”nin Akdeniz’den Gelen Hikâyesi
“İskele” kelimesi, köken olarak Yunanca skala (σκάλα) kelimesinden gelir. Yunanca’da skala, “merdiven”, “liman basamağı” ya da “gemilerin yanaştığı yer” anlamında kullanılır. Bu kelime zamanla Latin dillerine scala, İtalyanca’ya scala, Fransızca’ya escale, İngilizce’ye ise scale veya escalier biçiminde geçmiş, Türkçeye ise Bizans döneminde denizcilik yoluyla ulaşmıştır.
Türk Dil Kurumu (TDK) verilerine göre “iskele”, Türkçeye ilk kez 13. yüzyılda Anadolu sahillerinde kullanılan denizcilik terimleri arasında girmiştir. Osmanlı döneminde hem deniz ticareti hem inşaat terminolojisinde yaygın olarak kullanılmış, “iskele almak”, “iskele kurmak”, “iskeleye yanaşmak” gibi deyimlerle dilin kültürel belleğinde yer edinmiştir.
Kelimeler tarih boyunca yalnızca anlam taşımaz; insanlığın coğrafi, ekonomik ve kültürel hareketliliğini de gösterir. “İskele” kelimesi de Akdeniz medeniyetlerinin etkileşiminden doğan bir kültür ürünüdür — bir deniz yolunun, bir limanın, bir ticaretin kelimesi.
---
Tarihsel Perspektif: Denizden Karaya Uzanan Anlam Değişimi
İlginçtir ki “iskele”nin anlamı tarih boyunca denizden karaya taşınmıştır. İlk anlamı, gemilerin yanaştığı yerdi; 19. yüzyılın sonlarına doğru ise inşaatlarda kullanılan geçici platformlar için de kullanılmaya başlandı.
Bu dönüşüm, sanayileşmenin ve şehirleşmenin dil üzerindeki etkisini açıkça gösterir.
Bir Osmanlı arşiv belgesinde (BOA, HAT 263/1597, 1824) “Tersane iskelesinde yeni kereste rıhtımı kurulmuştur” ifadesi geçerken, aynı yüzyılın sonlarında mühendislik metinlerinde “inşaat iskelesi” terimine rastlanır. Yani kelime, deniz ticaretinden mimarlığa geçiş yapmıştır.
Bugün bile Türkçede “iskele kurmak” hem fiziksel hem de metaforik anlam taşır: bir binayı desteklemek ya da bir düşünceyi inşa etmek. Bu yönüyle “iskele”, insanın hem doğayla hem fikirle kurduğu ilişkiyi temsil eder.
---
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkeklerin Yapı, Kadınların Anlam Kurması
Sosyolojik açıdan kelimelerin toplumsal cinsiyetle etkileşimi göz ardı edilemez. Erkekler genellikle “iskele”yi teknik bir yapı elemanı olarak tanımlar; denge, yük taşıma, fonksiyonellik…
Kadınlar ise kelimenin çağrışım boyutuna daha duyarlı yaklaşır: bir buluşma noktası, ayrılıkların yaşandığı bir yer, “beklenen geminin yanaştığı” metaforik alan.
Bu fark, bir klişe değil; dilin insan deneyimleriyle şekillenişidir. 2021’de yapılan bir araştırmada (Koç Üniversitesi, Dil ve Toplum Enstitüsü) kadın katılımcıların “iskele” kelimesini duygusal bağlamda, erkeklerin ise teknik bağlamda tanımladığı görülmüştür. Bu, dilin sadece anlam değil, duygu ve perspektif taşıdığını da gösterir.
Yine de burada önemli olan farkı vurgulamak değil, iki yaklaşımın birbirini tamamladığını fark etmektir. Erkeklerin pratik bakışı inşa ederken, kadınların duygusal bakışı o inşaya anlam katar.
---
Ekonomik ve Kültürel Boyut: İskelelerin Dünyayı Bağlayan Rolü
Gerçek dünyadan bakarsak, “iskele” kelimesinin temsil ettiği kavram, ekonomik tarih açısından kritik bir rol oynamıştır.
Dünya Bankası verilerine göre küresel deniz ticaretinin %80’i hâlâ liman ve iskele altyapıları üzerinden yürütülmektedir (World Bank, 2022). Türkiye’de ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın 2023 raporuna göre, yalnızca İstanbul Boğazı çevresinde 120’den fazla aktif iskele bulunmaktadır ve bunlar yılda yaklaşık 200 milyon yolcu taşımaktadır.
İskele, hem fiziksel hem ekonomik bir “bağlantı noktası”dır.
Bu yönüyle, yalnızca denizi karaya değil, kültürleri de birbirine bağlar. Örneğin Karaköy İskelesi sadece bir ulaşım noktası değil, İstanbul’un ticaret, sanat ve gündelik yaşamının kesişim yeridir.
Ancak ekonomik boyutun yanında sosyal bir eşitsizlik de gizlidir. Kıyı bölgelerinde yaşayan kadınlar genellikle iskelelerde çalışan erkeklerle aynı ekonomik erişime sahip değildir. Kadınlar için iskele, “gideni uğurladıkları”, erkekler içinse “işe başladıkları” bir mekândır.
Bu fark, toplumsal rollerin ekonomik alandaki yansımalarına dikkat çeker.
---
Dilbilim ve Teknoloji: İskele’nin Dijitalleşen Anlamı
21. yüzyılda “iskele” yalnızca inşaatta ya da denizcilikte değil, yazılım dünyasında da yeni bir anlam kazandı. “Frontend scaffold” veya “application scaffold” terimleri, yazılım projelerinde “iskele kurmak” anlamında kullanılır.
Yani bir kelimenin anlam evrimi, sanayiden dijital çağa kadar uzanmıştır.
Bu noktada “iskele” artık fiziksel bir yapı değil, dijital bir altyapıdır. Tıpkı HTML iskeletinin bir web sitesini ayakta tutması gibi, modern “iskele”ler de sanal dünyada düzenin temelini oluşturur.
Dil, teknolojiyle birlikte yeniden şekilleniyor; eski bir deniz terimi, bugün yapay zekâ mühendislerinin de kelime dağarcığında yer alıyor.
---
Sosyolojik Analiz: İskele Bir Toplumsal Metafor Olarak
“İskele”yi bir metafor olarak düşünelim. O, hem geçici hem gerekli bir yapıdır — tıpkı toplumların dönüşüm süreçleri gibi.
Bir bina tamamlandığında iskele kaldırılır, ama o yapı onun sayesinde ayakta durur.
Aynı şekilde, toplumsal değişim dönemlerinde de insanlar yeni “iskeleler” kurar: düşünsel, ahlaki, ekonomik yapılar…
Bu açıdan bakıldığında, “iskele” sadece bir kelime değil, bir medeniyet pratiğidir.
Her dönemde yeniden kurulur, yeniden yıkılır; ama işlevi hep aynıdır: bağlantı kurmak, denge sağlamak, geçişi mümkün kılmak.
---
Sonuç: Bir Kelimenin Taşıdığı İnsanlık Hikâyesi
“İskele” kelimesi, yalnızca Yunanca’dan gelen bir terim değildir; Akdeniz’in, insanlığın ve kültürel etkileşimin ortak üründür.
O, hem bir mühendislik nesnesi, hem bir duygusal metafor, hem de bir toplumsal göstergedir.
Bir erkek için “iskele”, bir şeyleri ayakta tutmanın aracı olabilir; bir kadın içinse ayrılığın, umudun ya da bekleyişin simgesi.
Ama ikisi için de anlam ortaktır: bağlantı.
Şimdi soralım:
Bir toplumun iskelesi nedir sizce — inanç mı, ekonomi mi, yoksa dayanışma mı?
Ve o iskele çökerse, yeniden kurmak için hangi dili, hangi anlamı, hangi tarihi seçeriz?
Belki de “iskele”nin kökeni kadar, onu nasıl kullandığımız da bize kim olduğumuzu anlatır.
Kimi kelimeler vardır, bir coğrafyanın ruhunu taşır. “İskele” de onlardan biri. Kimi zaman denizin kokusunu getirir akla, kimi zaman bir inşaatın gövdesini. Bir deniz kasabasında büyüyen biri için “iskele”, sabahın ilk feribotuna binilen yer demektir; bir mimar içinse beton yükselmeden önceki geçici destek sistemi. Peki bu çok yönlü kelimenin kökeni nereden gelir, hangi dilden türemiştir? Ve neden yalnızca bir kelime değil, bir toplumun gelişim serüvenini de anlatır?
Bu yazıda “iskele” sözcüğünün etimolojik yolculuğunu tarihsel belgeler, dilbilimsel araştırmalar ve gerçek hayattan örneklerle ele alırken; dil, kültür ve toplumsal cinsiyetin bu kelime üzerindeki etkilerini de tartışacağız.
---
Etimolojik Köken: “İskele”nin Akdeniz’den Gelen Hikâyesi
“İskele” kelimesi, köken olarak Yunanca skala (σκάλα) kelimesinden gelir. Yunanca’da skala, “merdiven”, “liman basamağı” ya da “gemilerin yanaştığı yer” anlamında kullanılır. Bu kelime zamanla Latin dillerine scala, İtalyanca’ya scala, Fransızca’ya escale, İngilizce’ye ise scale veya escalier biçiminde geçmiş, Türkçeye ise Bizans döneminde denizcilik yoluyla ulaşmıştır.
Türk Dil Kurumu (TDK) verilerine göre “iskele”, Türkçeye ilk kez 13. yüzyılda Anadolu sahillerinde kullanılan denizcilik terimleri arasında girmiştir. Osmanlı döneminde hem deniz ticareti hem inşaat terminolojisinde yaygın olarak kullanılmış, “iskele almak”, “iskele kurmak”, “iskeleye yanaşmak” gibi deyimlerle dilin kültürel belleğinde yer edinmiştir.
Kelimeler tarih boyunca yalnızca anlam taşımaz; insanlığın coğrafi, ekonomik ve kültürel hareketliliğini de gösterir. “İskele” kelimesi de Akdeniz medeniyetlerinin etkileşiminden doğan bir kültür ürünüdür — bir deniz yolunun, bir limanın, bir ticaretin kelimesi.
---
Tarihsel Perspektif: Denizden Karaya Uzanan Anlam Değişimi
İlginçtir ki “iskele”nin anlamı tarih boyunca denizden karaya taşınmıştır. İlk anlamı, gemilerin yanaştığı yerdi; 19. yüzyılın sonlarına doğru ise inşaatlarda kullanılan geçici platformlar için de kullanılmaya başlandı.
Bu dönüşüm, sanayileşmenin ve şehirleşmenin dil üzerindeki etkisini açıkça gösterir.
Bir Osmanlı arşiv belgesinde (BOA, HAT 263/1597, 1824) “Tersane iskelesinde yeni kereste rıhtımı kurulmuştur” ifadesi geçerken, aynı yüzyılın sonlarında mühendislik metinlerinde “inşaat iskelesi” terimine rastlanır. Yani kelime, deniz ticaretinden mimarlığa geçiş yapmıştır.
Bugün bile Türkçede “iskele kurmak” hem fiziksel hem de metaforik anlam taşır: bir binayı desteklemek ya da bir düşünceyi inşa etmek. Bu yönüyle “iskele”, insanın hem doğayla hem fikirle kurduğu ilişkiyi temsil eder.
---
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkeklerin Yapı, Kadınların Anlam Kurması
Sosyolojik açıdan kelimelerin toplumsal cinsiyetle etkileşimi göz ardı edilemez. Erkekler genellikle “iskele”yi teknik bir yapı elemanı olarak tanımlar; denge, yük taşıma, fonksiyonellik…
Kadınlar ise kelimenin çağrışım boyutuna daha duyarlı yaklaşır: bir buluşma noktası, ayrılıkların yaşandığı bir yer, “beklenen geminin yanaştığı” metaforik alan.
Bu fark, bir klişe değil; dilin insan deneyimleriyle şekillenişidir. 2021’de yapılan bir araştırmada (Koç Üniversitesi, Dil ve Toplum Enstitüsü) kadın katılımcıların “iskele” kelimesini duygusal bağlamda, erkeklerin ise teknik bağlamda tanımladığı görülmüştür. Bu, dilin sadece anlam değil, duygu ve perspektif taşıdığını da gösterir.
Yine de burada önemli olan farkı vurgulamak değil, iki yaklaşımın birbirini tamamladığını fark etmektir. Erkeklerin pratik bakışı inşa ederken, kadınların duygusal bakışı o inşaya anlam katar.
---
Ekonomik ve Kültürel Boyut: İskelelerin Dünyayı Bağlayan Rolü
Gerçek dünyadan bakarsak, “iskele” kelimesinin temsil ettiği kavram, ekonomik tarih açısından kritik bir rol oynamıştır.
Dünya Bankası verilerine göre küresel deniz ticaretinin %80’i hâlâ liman ve iskele altyapıları üzerinden yürütülmektedir (World Bank, 2022). Türkiye’de ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın 2023 raporuna göre, yalnızca İstanbul Boğazı çevresinde 120’den fazla aktif iskele bulunmaktadır ve bunlar yılda yaklaşık 200 milyon yolcu taşımaktadır.
İskele, hem fiziksel hem ekonomik bir “bağlantı noktası”dır.
Bu yönüyle, yalnızca denizi karaya değil, kültürleri de birbirine bağlar. Örneğin Karaköy İskelesi sadece bir ulaşım noktası değil, İstanbul’un ticaret, sanat ve gündelik yaşamının kesişim yeridir.
Ancak ekonomik boyutun yanında sosyal bir eşitsizlik de gizlidir. Kıyı bölgelerinde yaşayan kadınlar genellikle iskelelerde çalışan erkeklerle aynı ekonomik erişime sahip değildir. Kadınlar için iskele, “gideni uğurladıkları”, erkekler içinse “işe başladıkları” bir mekândır.
Bu fark, toplumsal rollerin ekonomik alandaki yansımalarına dikkat çeker.
---
Dilbilim ve Teknoloji: İskele’nin Dijitalleşen Anlamı
21. yüzyılda “iskele” yalnızca inşaatta ya da denizcilikte değil, yazılım dünyasında da yeni bir anlam kazandı. “Frontend scaffold” veya “application scaffold” terimleri, yazılım projelerinde “iskele kurmak” anlamında kullanılır.
Yani bir kelimenin anlam evrimi, sanayiden dijital çağa kadar uzanmıştır.
Bu noktada “iskele” artık fiziksel bir yapı değil, dijital bir altyapıdır. Tıpkı HTML iskeletinin bir web sitesini ayakta tutması gibi, modern “iskele”ler de sanal dünyada düzenin temelini oluşturur.
Dil, teknolojiyle birlikte yeniden şekilleniyor; eski bir deniz terimi, bugün yapay zekâ mühendislerinin de kelime dağarcığında yer alıyor.
---
Sosyolojik Analiz: İskele Bir Toplumsal Metafor Olarak
“İskele”yi bir metafor olarak düşünelim. O, hem geçici hem gerekli bir yapıdır — tıpkı toplumların dönüşüm süreçleri gibi.
Bir bina tamamlandığında iskele kaldırılır, ama o yapı onun sayesinde ayakta durur.
Aynı şekilde, toplumsal değişim dönemlerinde de insanlar yeni “iskeleler” kurar: düşünsel, ahlaki, ekonomik yapılar…
Bu açıdan bakıldığında, “iskele” sadece bir kelime değil, bir medeniyet pratiğidir.
Her dönemde yeniden kurulur, yeniden yıkılır; ama işlevi hep aynıdır: bağlantı kurmak, denge sağlamak, geçişi mümkün kılmak.
---
Sonuç: Bir Kelimenin Taşıdığı İnsanlık Hikâyesi
“İskele” kelimesi, yalnızca Yunanca’dan gelen bir terim değildir; Akdeniz’in, insanlığın ve kültürel etkileşimin ortak üründür.
O, hem bir mühendislik nesnesi, hem bir duygusal metafor, hem de bir toplumsal göstergedir.
Bir erkek için “iskele”, bir şeyleri ayakta tutmanın aracı olabilir; bir kadın içinse ayrılığın, umudun ya da bekleyişin simgesi.
Ama ikisi için de anlam ortaktır: bağlantı.
Şimdi soralım:
Bir toplumun iskelesi nedir sizce — inanç mı, ekonomi mi, yoksa dayanışma mı?
Ve o iskele çökerse, yeniden kurmak için hangi dili, hangi anlamı, hangi tarihi seçeriz?
Belki de “iskele”nin kökeni kadar, onu nasıl kullandığımız da bize kim olduğumuzu anlatır.