Birini görmezden gelmek ne hissettirir ?

Melis

New member
Birini Görmezden Gelmek Ne Hissettirir?

Merhaba dostlar, bugün sizlerle içimde uzun süredir dönüp duran bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki de hepimizin hayatında bir kere bile olsa yaşadığı, belki yaşayanların hâlâ içinde bir yarası olarak taşıdığı bir şey bu: görmezden gelinmek ya da birini görmezden gelmek. İnsan kalbinin en derin yerinde iz bırakan o tuhaf duygu.

Bir Kalabalığın İçinde Yalnızlık

Bir kafede buluşmuşlardı. Masada üç kişiydiler. Mert, Elif ve Ali. Görünürde sıradan bir sohbetti. Kahveler yudumlanıyor, günlük meselelerden bahsediliyordu. Fakat aslında görünmez bir perde vardı aralarında: görmezden gelmenin ağır, sessiz ve keskin perdesi.

Elif’in gözleri Ali’ye kayıyor, ondan cevap bekliyordu. Ama Ali, bilinçli bir şekilde sessizliğini sürdürüyordu. Cümlelerini sadece Mert’e kuruyor, Elif’in varlığını yok sayıyordu. Masada bir sandalye, boş bir nesne varmış gibi davranıyordu sanki.

İşte o anda Elif’in kalbi buz tuttu. Çünkü görmezden gelinmek, bağırarak söylenen hakaretten bile daha çok yakıyordu insanı. İçten içe “Ben var mıyım? Yok muyum?” sorusunu düşürüyordu zihnine.

Erkeklerin Çözümcü Bakışı

Mert, olan biteni fark etmişti. Erkeklere özgü o stratejik düşünceyle, ortamın gerginliğini çözmek için plan yapmaya çalışıyordu. İçinden “Aralarını nasıl toparlarım?” diye geçiriyordu. Ona göre görmezden gelmek bir problem, çözülmesi gereken bir denklem gibiydi. Birkaç cümleyle arayı yumuşatabilir, ortamı nötralize edebilirdi.

Ama işte kalp meseleleri öyle denklem gibi çözülmüyordu. İnsanın içindeki sızıya formül bulunmuyordu. Mert ne kadar stratejik olursa olsun, Elif’in gözlerinden süzülen o kırgın bakışı silemezdi.

Kadınların Empatik Bakışı

Elif, görmezden gelinmenin her zerresini hissediyordu. İçine oturan duygunun ağırlığını, Ali’ye değil, kendine yöneltiyordu: “Neyi yanlış yaptım? Neden böyle davranıyor?” Kadınların empati odaklı doğası, suçu kendine çekmeye daha yatkındı. Oysa mesele belki de Elif’in düşündüğü kadar büyük değildi. Ama görmezden gelinmek, zihnin en karanlık taraflarını harekete geçiriyor, insanı kendi değerinden şüpheye düşürüyordu.

Elif’in gözleri buğulanmıştı. Sessizliği, Ali’nin sessizliğiyle çarpışıyor, masada görünmeyen ama ağır bir duvar örüyordu.

Görmezden Gelenin Sessiz Çığlığı

Ali’ye gelince… Onun da içinde fırtınalar kopuyordu. Görmezden gelmek her zaman nefretin işareti değildir. Bazen insan duygularını kelimelere dökemediğinde, susmayı seçer. Susmak kolaydır çünkü sözler kırıcı olabilir. Ama sessizlik, çoğu zaman sözlerden daha fazla kırar.

Ali, kendi iç hesaplaşmasını yapıyordu. Bir yanda gururu, bir yanda kalbine gömdüğü cümleler. “Konuşursam yanlış anlaşılırım” diye düşündü. Ama susmanın da yanlış anlaşılacağını o an fark edemedi.

Kalbin İçinde Yankılanan Boşluk

Görmezden gelinmek, bir anlamda “sen yoksun” demektir. İnsan, varlığını en çok karşısındaki gözlerde hisseder. O gözler kaydığında, o bakışlar değmediğinde, insan kendi varlığını da sorgulamaya başlar. Elif tam da bunu yaşıyordu. Sanki görünmez olmuştu.

Mert ise hâlâ çözüm arıyordu: “Acaba espri mi yapsam? Konuyu mu değiştirsem?” Ama ne yapsa nafileydi. Çünkü bazı anlar vardır ki, çözüm akıldan değil, kalpten gelir. Ve o kalpten çıkmadığında, hiçbir strateji işe yaramaz.

Zamanın Susturamadığı İzler

O günkü buluşma sessizliklerle sonlandı. Üçü de farklı bir ruh hâliyle kalktı masadan. Elif kırgın, Ali pişman ama gururlu, Mert ise çaresiz. Fakat günler geçti, aylar geçti… Görmezden gelinmenin izi geçmedi. Çünkü insan, söylenenleri unutabilir ama hissettiklerini asla unutmaz.

Elif o günün üzerinden yıllar geçse bile, birinin onu yok saydığı o anı içinde taşıyacaktı. Ali ise belki de çok sonra fark edecekti: Susarak aslında en yüksek sesi çıkarmıştı. Ama o ses, sevdiği kişinin kalbini kıran bir çığlıktı.

Hepimize Düşen Pay

Belki de bu hikâyeden çıkarılacak en büyük ders şu: Birini görmezden gelmek, sadece onu değil, kendimizi de yaralar. Çünkü iletişimsizlik, kalplerin arasına örülen en yüksek duvardır. Erkekler bu duvarı stratejiyle aşmaya çalışır, kadınlar ise kalbin içinden hissetmeye… Ama duvar, ancak samimiyetle, dürüstçe ve cesaretle yıkılır.

Görmezden gelmek, kısa vadede bir kaçış gibi görünse de uzun vadede bir yok oluşa dönüşür. İnsan, görünmez olmayı değil, anlaşılmayı ister. Hepimiz, en basit hâlimizle “Ben buradayım” demek isteriz.

Forumdaşlara Bir Soru

Siz hiç birinin sizi görmezden geldiğini hissettiniz mi? Ya da siz hiç, duygularınızı saklamak için birini yok saydınız mı? O an kalbinizden neler geçti? Erkeklerin çözüm odaklı, kadınların ise empatik yaklaşımlarını düşündüğümüzde, sizce hangi yol daha doğru?

Belki de cevap, cinsiyetlerden bağımsız olarak hepimizde saklıdır: Görmek, duymak ve hissetmek. Çünkü var olmanın en gerçek tanımı budur.

---

Sizce dostlar, görmezden gelinmek mi daha acıtır, yoksa görmezden gelmek mi?